Truyen2U.Net quay lại rồi đây! Các bạn truy cập Truyen2U.Com. Mong các bạn tiếp tục ủng hộ truy cập tên miền mới này nhé! Mãi yêu... ♥

1. Bölüm: Yağmur ☔

...

Adım Asya, koca bir evrenin içine hapsolmuş ve o büyük evrende nokta kadar küçük olan Asyaydım...

Evren'in akıcı ihtişamında sıkıştırılmıştım. O hareket ettikçe ben sabitlenmiştim. Yahut cezalandırılmıştım. Evrende ki bu koca boşluğu sadece ben doldurabilirdim. Yani Kara parçası olan Asya'yla.

Yeryüzündeki her şeye sahiptim ama gökyüzüne asla sahip olmayacaktım ,dokunamayacaktım. Yerle gök ilişkisiydi. İkimizinde yolu ufkun keskin çizgisiyle kesilmişti. Asya dünyanın kalbindeydi. Evren ise Asya'nın.

O, içinde .kozmos gezegenler, yıldızlar ve hatta gökadaları barındıran büyüleyici bir galaksiydi. Ben yer yüzüne kilitlenmiş bir galaksi aşığıydım. Eğer bir gün yeryüzü gökyüzüne karışırsa işte o zaman" Asya evrenin uzaklığına dayanamayıp Uzay boşluğuna sürüklenmiştir." diyecek uzay bilim adamları..

Bu imkansız bir şey biliyorum ben asla evreni keşfe çıkamadığım bir Yıldız tozuydum. Her gece yeryüzünden büyülü bir dans görüyorum. Bu ihtişamı Evren her gece durmaksızın bana yapıyordu. Bu bana evrenin sunduğu ödüldü. Çünkü ben o evrenin içindeki yok olacak kadar küçük olan Asyaydım.

....

Sabah çok erken saatlerde kuşların sesi ile uyandım. Yüzüme vuran güneş ışığıyla gözlerimi ovuşturarak yavaş yavaş açtım. Tebbesüm ederek iyice gerildim ve esneyerek pembe çarşafımı üstümden attım.

pencereme doğru gittim. Penceremi açarken bir kuş fark ettim. Nefesimi tutup camın arkasına saklandım. Pencere açık kaldı. Rüzgar esince perde aniden havalandı. Kuş ise ürkerek gitti. Sonra pencereye yaklaşıp kuşun uçuşunu izledim. Uzunca süre baktım. O, nokta haline dönüşürken bile gözümü ondan ayırmadım.

Neydi? Neydii adıı? diye düşünerek masamdaki leptobu açtım çok hızlıydım. Leptop açılana kadar ayaklarımı salladım. Leptopta daireler dönüyor, döndükçe ayak hızım artıyordu. Nihayet açılmıştı. Hemen gördüğüm kuşun rengini ve büyüklüğünü yazdım.Çıkan sonuçta ki kuşlara tek tek baktım. Vee bulmuştum. Evet kahve rengi tüyleri, boncuk boncuk gözleri olan kumru kuşuydu. Masamdan kalktım.

İyice acıkmıştım kahvaltıya inmek için merdivenleri tek ayak sıçraya sıçraya indim. Son basamaktayken annem geldi.

-Günaydın kızım, dedi.

Bende uykulu gözüm ile:

-Anne, ben camda bir kuş gördüm ama hiç diğer kuşlara benzemiyordu biraz araştırınca kumru kuşu olduğunu öğrendim.

- kızım bırak kumruyu kahvaltıda ekmek kalmamış bir koşu al gel dedi ve elime bir miktar para bıraktı.

Ben ise aklımda kalan o tuhaf kuşu düşünerek tekrar odama çıktım. Vizon ile pembe karışımı olan odamdaki dolabımı açtım derken bir şimşek düşmüştü hemde çok yakına öyle yakına düşmüş olmalıydı ki sesi yeri titretecek güçteydi. Korkmuş şekilde arkamı dönüp odama giderken o sabah ki güneşli havanın yerine kara bulutlar kaplamıştı. Elbisemi ve kırmızı kapüşonumu giydim. Çizmelerimi çıkardım hızlıca onu da giydim. Yine merdivenleri tek ayak sıçraya sıçraya indim ama bu sefer çizmem vardı. Çizmenin çıkardığı ses tıpkı bir kemanın yağmur sesinde çalınması gibi loş bir hava veriyordu. O havayı soludukça ben tek ayağımın üstünde deli gibi dönmeye devam ettim. Tam o sırada bir şimşek daha çakmıştı. Ses öyle güçlüydü ki korkmamak elde değildi. hayatımda duyduğum belki de en korkunç şimşekti. Hemen ekmek alıp evden çıkmamak istedim.

Dış kapıyı açtım ve çıktım. Yağmur sanki gökyüzü boşalırcasına yağıyordu. Gözümle evimizin karşısındaki sokak lambasına baktım kimse yoktu. Ama olmalıydı çünkü o sokak lambası durak yerine kullanılırdı ve kalabalık olurdu. Gözümü bu kez gökyüzüne çevirdim. Sonsuz genişlikte pembe değilde gri versiyonu üretilmiş bir pamuk şeker tarlası gibiydi. Bir süre gözümü alamadım. Ayağımı ileriye atarken gökyüzüne bakmaktan yerdeki su birikintisini görmemiştim. Sağ ayağım çamura saplanmıştı. Çamurdan çizmemi çıkarırken ayaklarım çizmeden fırlatmıştı. Çizme ise çamurda saplı kalmıştı. Çizmeyi çıkarmak için uğraşırken Yağan yağmur beni yamyaş etmişti. Ama beni hep bu havalar mest ederdi. Yamyaş etse bile sokakların ıssız halini ve tek başıma o bomboş caddede yürümek beni mutlu ediyordu. Sanki kraliyetini elime aldığım koskoca bir caddem varmış gibi yahut terk edilmişte sadece bana bırakılmış gibi hissediyordum.

Elimle kavradığım çizmeyi çıkardım. Tekrar giydim ve yola koyuldum. Sokak lambasının yanında durdum direğin dibinde oluşan ufak göl vardı. Zaten yaş olmuştum bir elimle direği kavradım ve etrafında dönmeye başladım. Döndükçe güldüm. Güldükçe gökyüzüne baktım. Burnumun ucunun soğuktan kızardığını görebiliyordum derken bu kez önümdeki taşa takılıp düşmüştü öylece kalakalmıştım hep insanların geldiği o lamba boş, ben ise çamura bulanmış zavvalı bir haldeydim. Yardım isteyemeyecek kadar çaresizdim. Şanslıyım ki kimse bu deli hallerini görmemişti.Ben nasıl bir varlıktım diye düşünmeden edemiyordum ama bir yanım ise çok mutluydu. Acıya rağmen mutluydum. Düşündüklerimi sesli demeye başladım o sırada da yürütmeye devam ettim.

Aklım hep büyümek isteyen ama hep çocuk kalmak isteyen çizgi arasında sıkışıp kalmıştı. Kim bilir hangi aradaydım.

Dereye kadar düşünerek ilerlemiştim.

Ayak bastığımda çıt diye bir ses geldi kapüşonumu açarak ayağımdam gelen sese doğru yöneldim. Bu kez bir salyangoz ezmiştim. Oysa ki yerde bir sürü salyangoz varmış.Her birini ezmemek için dikkatlice gitmeye çalıştım Salyangoza üzülmültüm. Sanki o çatırdama sesi kulağımda yankı bulmuştu. Ve ben bir katilmişim gibi hissediyorum.

Kötü bir ruh haline bürünmüştüm. Neşem aniden kaybolmuştu. Bu durum canımı sıkmıştı ve çok etkilenerek parka doğru yürüdüm. Açık kapüşonuma sular musluktan akar gibi doluyordu. Umrumda değildi. Sırılsıklam olmuştum o bile umrumda değildi. Adımlarım bile tam gitmiyordu içime bir sıkıntı çökmüştü. Şuan o salyangoz ölecek ve sebebi ben olacaktım. Can çekişmesini izlememek için parka yönelmek iyi bir fikirdi. 2 salıncakta boştu kırmızı olana yöneldim. İçine yağmur suyu dolmuştu ama ben ona bile aldırış etmeden oturdum. İyice yamyaş olmuştum.

Kapüşonumu kafama geçirdim kafamı yere doğru eğip hafifçe sallanmaya başladım. Derken yağmur bana değmiyordu. Kafamı bu kez yukarıya doğru kaldırdım ve bir şemsiye olduğunu fark ettim. Hızla salıncaktan kalkıp karşımda duran iki parlayan boncuk gözlere baktım. O kadar masum bir bakışa sahipti ki. Kızacakken bile sadece susup izlemek istedim fakat o sessizliği bozdu:

-Yaş oluyorsun şemsiyenin altına gelsene ve bu arada istemeyerek sesli düşündüğün şeye şahit oldum ama ezdiğin salyangoz ölmez kabuksuzda yaşarlar, dedi ve güldü.

-Pardon da ne haddle bu şemsiyeyi kafama tutuyorsunuz? diye çıkıştım. Bir yanım ise ıslak halime utanıyordu. O ara kamufle olmak istedim. O ise masum gözleri ile bana bakıp.

-Sadece yaş olma diye tuttum iyilik bile artık yapılmıyor,diye söylendi.

Bende çok kötü bakarak ve yavaş yavaş gözlerimi kısarak ondan ayırdım ve öylece kaçamaya başladım. O sırada da saate baktım. Saat 10. 15 ti.

Koşarken "Yağ dur ey yağmur! diye haykırdım. Ve hemen fırına geçtim. Taze çıkmış ekmek kokusu ile birlikte gelen sıcak hava beni etkisi altına almıştı. 2 fişi fırıncıya verip ekmekleri alıp çıktım. Çıkınca burnuma gelen taze kahve kokusuna yöneldim. Makineden çıkan her bir taneyi saatlerce izlemek isterken reyonun arkasında badem şekeri gördüm. Cama yapıştım ve badem şekerinin rengarenk olanına sonrada pembe, mavi..her renkten oluşuna baktım. Hayretle izlerken bir ses geldi.

- Camın önünden çekilir misin? Dükkana gitmem gerek, dedi.

Sese yöneldim ve bakınca bana şemsiyeyi tutan o boncuk gözlerle karşı karşıya kaldım. Büyümden kurtulup hemen silkelenip :

-Beni mi takip ediyorsun sen? diye kızdım.

-Ne münasebet çerez almaya geldim, dedi.
Sert ses tonuyla ama masum bakışı o sert sesini bile yumuşatıyordu.

Camın önünden çekildim ve içeri girdi. Bende evin yolunu tuttum. Yağmur biraz dinmişti ama soğuktan yanaklarım kırmızı olmuştu. Göz ucumla burnuma bakmaya çalıştım o bile donmuş gibiydi. Üşüyordum hızlanmaya başladım. Arkamdan:

-Heyy beklesene kırmızı kapşonlu kız, dedi.

Döndüğümde ise bana doğru koşan ama koşarken de yanakları hoplayan şemsiye tutan çocuk vardı. İçimden durmak geldi ve acaba ne diyecek dedim. Bu kadar koşmasının sebebi muhakkak ki önemli olmalıdır diye düşündüm. Beklemek istemedim bende yavaş yavaş ona doğru yürüdüm.

Yanıma geldi ve nefes nefeseydi. Yağmur dinmişti ama elindeki şemsiye hala açıktı. Şaşkın bir haldeydi .Elindeki kağıda sarılı bir şeyi elime tutuşturdu. Sonra geldiği hızda koşarak gitti bende kalakaldım.

Arkasından ona bakarken sonra elimde olan şeye doğru baktım. Onu hemen pantolunmun cebine sıkıştırdım ve eve gittim. Kapıyı çalınca annem açtı ve başladı sızlanmaya :

- Bu halin ne böyle havada nasıl şemsiyesiz gidersin? dedi.

Cevap vermek istemedim.

-Hemen banyoya gidip sıcak bir duş al, dedi.

-Tamam, dedim. Ve odama doğru çıkmaya başladım. Her merdiven adımımı atarken yıldızlara yürüyor gibiydim. Merdivenimi seviyordum.Odama girdim ve duş kıyafetlerimi çıkardım. Özellikle kırmızı giysilerimi seçtim ve yatağımın üstüne serdim. Daha sonra cebimdeki kağıdı da yatağımın üstüne koydum. Elbiselerimi bir elime aldım diğer elime de verdiği o kağıdı aldım. Daha sonra o kağıdı dolabımdaki kilitli kutuma koydum ve kuş hızı ile duşa girdim. Duş boyu" verdiği şey neydi ?" diye düşünüp durdum. Sıcacık olmuş şekilde çıktım. Hızla odama çıkarken annem mutfak kapısında yakaladı.

-Kızım kahvaltını yap, dedi. Bende odama bakıp çaresizce mutfağa doğru yürüdüm.

Hızlıca kahvaltımı yapıp odama çıktım. Kutuyu yatağıma koyup kilidi çevirdim. Verdiği şeyi açmaya başladım.

Bạn đang đọc truyện trên: Truyen2U.Com